Araştırmacılar bu hikâyeye zaman ve mekân tayin etme konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Kimileri Anadolu’da bir yer göstermeye çalışırken, kimileri Kerkük yöresine işaret ederler. Hikâyenin Türkmenler arasında yaygın şekilde bilinmesi bu tahminler için bir mantık üretmeye elverişlidir.
Fakat neticede hikâyenin kendisinde bir yer ve zaman tayin edilmez ve bu konuda hiçbir ipucu yer almaz.
Bu hikâyenin gerçekten yaşanmış bir olaydan mı kaynaklandığı, yoksa halk dimağında mı üretildiği noktasında da bir belirti yoktur. Her ikisi de olabilir. Her ikisi birlikte de olabilir. Belli bir şey yaşanmış, daha sonra halk dimağında o şey birçok şekilde ve birçok defa değişikliğe uğratılarak nesilden nesile aktarılmıştır. Yahut hadisenin yaşanmış hiçbir yönü yoktur, ama bir yerde üretildikten sonra yöreden yöreye, nesilden nesile aktarılmıştır.
Folklor ile uğraşanlar iyi bilirler ki, bir hikâyenin bir toplumda iyi bilinmesi, o hikâyenin başlangıcının da o toplumda olmasını gerektirmez. Pek çok halk hikâyesi çeşitli toplumlarda, çeşitli çağlarda yankılanmış, yeniden üretilmiş veya o anda anlatıldığı topluma maledilmiştir. Gılgamış Destam’nm birçok dilde birçok varyantı olduğunu arkeologlar söylüyorlar. Yunanlıların kendi atalarına malettiği hikâyelerin benzerlerini Iranlılar ve Hintlilerin de kendi atalarına malettikleri bilinmektedir.
Açıkçası Germanicia antik kentini görünceye ve Kahraman Maraş sokaklarında bir müddet dolaşıncaya kadar benim de bu konuda bir fikrim yoktu. Arzu ile Kanber’in lafını bir yerlerden, ne zaman olduğunu bilmediğim bir şekilde duymuşluğum vardı; sadece bir aşk hikayesi olarak biliyordum. Hikayenin kendisini hiç araştırmamıştım. Ancak Germanicia’yı ziyaretim sırasında anladım ki, bu hikâye Türkler arasında yaygın şekilde bilinmesine rağmen, Türkler Anadolu’ya gelmeden bir hayli zaman önce Hellenistik çağda Maraş’ta doğmuştur. Türkler tarafından Türkler Anadolu’ya geldikten sonra öğrenildiği gibi, Anadolu’dan Azerbaycan’a, Türkmenistan’a ve Mezopotamya’ya götürülmüştür.
Ne var ki bu hikâyeyi sadece Türkler değil Ermeniler, Rumlar, Farslar, bir kısım Araplar dahi bilmekte ve kendilerine mahsus varyantlarıyla anlatmaktadır. Hatta Romalılar’m kendi ülkelerine taşıdıkları Romeo ve Jülyet tragedyası, Arzu ile Kanber’in Latince bir varyantından başka bir şey değildir. Shakespeare bu tragedyayı biraz daha süsleyerek ve ustaca bir olay örgüsü ile işleyerek dünyaya duyurmuş, ama Arzu ile Kanber aynı şekilde usta ellerde şekillenmediği için sözlü halk edebiyatında kalmıştır.